KESK Buzu Kırmış, Yolu Açmıştır!

Kuruluşunun 29’uncu yılında KESK, 30 Kasım’da düzenlediği ve çağrısını yaptığı “Geçinemiyoruz Mitingi” ile beraber kamu emekçileri mücadelesinin kılavuzu olmayı sürdürdüğünü ve sınıf mücadelesinin yeni ihtiyaçlarına cevap verecek potansiyele sahip bir adres olmaya devam ettiğini göstermiştir. Ancak bu durum her şeyin yolunda olduğunun bir göstergesi olmadığı gibi tarihsel ve güncel koşulların müsaade ettiği oranda şekillenen iradenin emekçiler açısından bir kaldıraç olacağı anlamına gelmemelidir.

Tersinden ortaya çıkan bu imkanın berhava olmaması için sürecin doğru analizi ile hareket etmek sorumluluğu KESK’in bir görevidir.

1989 Bahar Eylemleri ile başlayan ve Kamu Çalışanları Sendikal Platformu (KÇSP) ile adı konan fiili meşru mücadele geleneğinin son halkası olan KESK, AKP iktidarları özelleştirmeler yoluyla kamu kaynaklarını sermayeye peşkeş çekerken yeterli direnç gösterememiş; kamu hizmetlerinin piyasalaşmasının hız kazandığı son yıllarda ise tabanını ve etkinliğini kaybetmeye başlamıştır.

Elbette bunda Kürt sorununu merkeze alan politik tutumunun yanında 15 Temmuz süreci sonrası iktidar tarafından KESK’e yöneltilen psikolojik saldırıların payı vardır. Ancak politik olmak, kimi meselelerde iktidarın tuzağına düşmek değil bu süreçleri dönüşümün aracı kılarak saldırıları bertaraf etmekten ve büyümekten geçmektedir. Maalesef bu süreçler de doğru yönetilememiştir.

Gelinen aşamada giderek yaşlanan ve daralan bir kadro yapısıyla son bir deneme diyebileceğimiz 30 Kasım -bir takım riskler ile beraber- imkanlar barındıran doğru bir eylem olarak tarihteki yerini almıştır.

Başlangıçta 10 Ekim katliamının da tesiriyle kadrolarda ikircikli bir durum yaratan bu karar, ilerleyen süreçte KESK yöneticilerinin il gezileri ile giderilmeye çalışılmış olsa da bu psikoloji bütünü ile aşılamamıştır. Dolayısıyla KESK’e bağlı iş kolları ve üyeleri dışında da kitle taşıma iddiası gerçekliğe yansımamıştır. Buna rağmen bazı iller ve iş kollarında bu karar, sürecin dinamikleri doğru kavranmak suretiyle aşılmaya çalışılmış, en azından yan ürün olarak “üyeyi eyleme katma unsuru” gerçekleştirilebilmiştir. Diğer taraftan miting kararının hayata geçirilmesine aktif destek veren siyasi yapılar, iş kolları ve şubeler berli bir sınırda kalmıştır. Bu KESK’in gerek yönetim yapısı gerekse karar alma süreçleriyle ilgili soru işaretlerini önümüzdeki dönemin gündemlerinden biri haline getirmektedir. Zaten KESK’in lokomotif sendikalarından olan EĞİTİM SEN ve SES’in sayısal olarak dördüncü sendika olması KESK’in de sayısal olarak dördüncü konfederasyon olmasını belirlemiştir. Bu noktada hala gençleşme imkanı taşıyan ve görece dinamik yapısıyla SES’in önümüzdeki dönemde KESK’in politik ve örgütsel yapısını etkileyebilecek bir potansiyel taşıdığını eklemek gerekir.

KESK ve bazı işkolları MYK’sı dışında ciddi anlamda sahiplenilmeyen 30 Kasım Ankara mitingi; politik ve örgütsel olarak eleştiri haklarını saklı tutmak kaydıyla bu süreci ilmik ilmik ören kadroların eseridir. Bu mitingle gelecek olan kazanımları öngören ve süreci sahiplenen kadrolar dışında “emekli emekçilere” ayrıca bir parantez açmak gerekir. Birbirinden bağımsız birçok örgüt ve şubeleriyle bu eylemin gerçekleşmesine katkı sunan emekliler, önümüzdeki dönemin politik ve örgütsel merkezi olma adayı olarak öne çıkmaktadırlar.

Bunun dışında bazı siyasi partilerin kitlesel katılımı da kendi örgütlenme hedeflerine doğru bir biçimde baktıklarının göstergesi sayılabilir bu aşamada…

Elbette sayısal olarak kaç kişinin olduğuna dair farklı veriler olsa da bunun tam olarak ölçülememesi organizasyona dair eksikliklerle beraber ele alınmalıdır.

KESK MYK’sının illere yaptıkları ziyaretlerde ortaklaşılan bir konu, KESK’in görevlendirdiği kişilerin arama noktalarında kolluk kuvvetlerine gözlemcilik yapmasıdır. Toplanma alanına kitlelerin giriş yapmaya başladığı ilk saatlerden sonra bu görev yerleri terk edilmiştir. Miting tarihinin mevsimsel koşulları göz önünde bulundurularak, arama noktasından geçtikten sonra hızlıca kortej düzenine geçilebilecek alan yaratılamamış olması da kitlenin yorgunlukla beraber moral ve motivasyonunu etkileyen etkenlerin başında gelmektedir.

Yine bu bekleme esnasında insanların açlığını bastıracak bir simite dahi ulaşamamaları ve yine soğukla beraber artan tuvalet ihtiyacının yeterli olarak planlanmamış olması da eksikliktir. Tüm bu nedenlerle planlama zamanına göre 1 saati aşan uzun bekleme sürecininin ardından alana giren kortej katılımcıları tuvalet, gıda ve su ihtiyacı için alanı geçici olarak terk etmiştir. Bunun sonucunda da bir doldur-boşalt hali içerisinde coşku ve motivasyonu eksik bir miting alanı geride kalmıştır.

KESK, geleneksel miting mantığından vazgeçmelidir. Katılımcıyı dinamik tutan, uzun kürsü konuşmalarının yerini etkileyici ve interaktif unsurlara bırakan bir metot oluşturmalı, gerekirse bunun için destek almalıdır.

Tüm eksikliklerine rağmen KESK; işçi sendikaları ve siyasi partilerin dahi başaramadığı bir şeyi başarmıştır. Kitleleri kolektif toplamaya ve böyle mitingler örgütlemeye muktedir olduğunu bir kez daha göstermiştir. Üstelik böylesi bir dönemde kendi dışındaki emek ve demokrasi güçlerine de alan sunarak, buzu kırmış yolu açmıştır.