NE GÖRÜYORUZ?
Bağımsız Sınıf Hareketi özel olarak bir gruba karşı başlatılmış değildir. Her ne kadar şu an delege konsolidasyonu olarak en güçlü olan hareket belirleyici gibi görünse de dünden bugüne kadar ortaya çıkan tabloda diğer grup ve anlayışların da sorumluluğu olduğu muhakkaktır. Hali hazırda bugün de sendikal politikaların belirlenmesi, dil ve eylem birliği noktasında bulunduğumuz yer tüm grup ve anlayışların temsili ile oluşmaktadır. -Tarihsel süreçte bir grup veya anlayış olarak var olan, ancak bugün bulunmayanlar hariç.-
Bağımsız Sınıf Hareketi’ni ortaya çıkaran şey, bu parçalı yapıya neden olan ve onun sonucunda doğan mücadele zeminini yeniden tarif etmek ve sendikayı gerçek kitlesiyle buluşturmak için bir yol arayışıdır. Çünkü içinde bulunduğumuz durum mevcut anlayışlara göre ihtimaller içerisindeki tek doğru biçim olarak görülmektedir. Ancak bu biçimi kullanarak fasit durumdan kurtuluş yolu olmadığı açıktır. Bu fasit durumu değiştirmek, mevcut anlayışların kendilerini değiştirmesi ve sendikal bakışlarını yeniden sorgulamasıyla mümkündür. Bu kabiliyete sahip olunmadığı sugötürmez bir gerçektir...
Elbette sendikal problemlerin, dolayısıyla sınıf mücadelesinin içinde bulunduğu durumun tek nedeni bu yapısal sorunlar değildir. Dipten gelen ve canlı bir sınıf mücadelesinin olduğu durumda bu problemler görünmez olur ve sınıf mücadelesi bunları aşar. Ancak günümüzde olduğu gibi sınıf mücadelesinin atomize olduğu gerici dönemlerde sınıfın öncüsü olma iddiasında olan sendika ve kadroların bu sorunları görmezden gelme lüksü olamaz. Buradan hareketle Bağımsız Sınıf Hareketi çağrısının ve mücadelesinin yeri, hâlâ sınıf derdi olan kadroların varlığından hareketle SES’tir. İlk muhatap çağrıcılarla benzer soruları soran, sezgisel düzeyde de olsa sorunun varlığını kavrayan ve bunun için harekete geçmeye hazır olan bağımsız ses kadrolarıdır. Bundan da öte şu anda başka bir varlık zemini bulamadığı için herhangi bir grup ve anlayışla davranan ya da sendikal varlığını bir grup ve anlayışla tarif etse bile değiştirmek gerektiğini düşünen tüm kadrolaradır bu çağrı.
Kime Sesleniyoruz?
Ne İstiyoruz?
Peki ne söylüyor ve ne istiyoruz? Çağrı metninde de belirtildiği üzere; Türkiye sendikal hareketinin Sağlık ve Sosyal Hizmet işkolunda öncü ve kurucu misyona sahip, bu uğurda birçok bedel ödemiş olan SES bugün bu rolünün çok ötesine düşmüştür. İtirazları duyar gibiyiz? “Çalışın, üye yapın, büyüyelim. Elinizi tutan mı var?” İlk bakışta iradeye ve çalışkanlığa vurgu yapan bu itiraz makul gibi görünebilir. Ancak bunun hiç de politik bir tutum olmadığı bir adım sonra anlaşılacaktır. Nitekim alanda tam da böyle yapan inatla ve ısrarla çalışan üye, aktivist ve kadrolar bir süre sonra bu çalışmalarının karşılığını alamamakta; sorunun kaynağı olarak kendilerini görmekte ve tükenmişlik yaşamaktadırlar. Sonucunda sadece gurur meselesi olarak sendika üyesi olarak kalmakta ya da kendi sınıfına olan inançlarını yitirerek sinizme hapsolmaktadırlar. Çağrıcılar uzun süre böyle yaptı, inat ve ısrarla çalıştı; ancak sorunun sadece inat ve ısrarla çok çalışarak aşılacak bir durum olmadığını tespit ettiler. Bu noktadan sonra sendikal politikalarımızın bu işin neresinde olduğu ile ilgili bir sorgulama yaşamaya başladılar. Aslında uzun bir süredir fısıltı düzeyinde ifade edilen rahatsızlıkların sadece bize özel olmadığına dair bir kavrayış geliştirdiler. Dolayısıyla sendikal hattımızı oluşturan Genel Merkez politikalarına odaklanmaya başladılar ve sorunun daha derinde olduğu konusunda ortaklaştılar: Bu politikaların arkasında yapısal sorunlar bulunmaktadır.
Başa dönecek olursak -hiç de öyle olmadığı halde- genel kurul delegasyonu açısından en güçlü temsile sahip grubun karşısındaymış gibi görünmek pahasına doğruları söylemek zorundayız. Alanımızdaki emekçilerin en geniş kesimini örgütleyerek işçi sınıfı mücadelesini yükseltmek için; öncelikle kendi içimizde söylem ve eylem birliğini en üst noktaya taşımak gerektiğini söylüyor ve sendika içerisinde sınıf gündemini temel alan, buradan hareketle sendikal mücadeleyi bir okul gibi kullanarak büyüten bir tarzı hakim kılmak gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için emek- sermaye çelişkisini merkeze koyan; bunun dışındaki aidiyetleri politik anlamlarından soyutlayan bir noktadan çalışmaya başlamak gerektiğini ilan ediyoruz. Bir fabrika içindeki işçiler misali patronun her türlü bölme manevrasına karşı nasıl işçilerin birliği noktasında duruyorsak; işverenimiz olan devlete ve politikalarına karşı emekçilerin çıkarının ortak olduğunu sendikal mücadelemizle bunu göstermek ve anlatmak gerektiğini düşünüyoruz. Devlet denen bu aygıtın günümüzde Türk, Kürt, Alevi, Sünni olmamıza bakmaksızın nasıl ezilenler ve emekçiler üzerinde baskıcı unsur olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymalıyız. Bunun kolay olmadığı muhakkaktır ama ya yeni bir yol bulacağız ya da yeni bir yol yaratacağız. Olmuyorsa özeleştirimizi yapacağız gerekiyorsa kenara çekileceğiz ve her şeyden önemlisi sendikal demokrasiyi sonuna kadar savunmayı sürdüreceğiz.
Tekrarlıyoruz:
AÇIK SÖYLÜYORUZ!
Varılan sonuca göre; mevcut sendikal üslubumuz yukarıda bahsedilen hedeflerin önünde bir engele dönüşmüştür. Neden bu konuda yandaş sendikaları, sermayeyi, devleti değil de sendikamızı sorguladığımızın cevabını da peşinen ekliyoruz. Yandaş sendikalar, sermaye, devlet hepsi işini yapıyor; hem de en iyi şekilde. Çünkü devlet dediğimiz aygıt emekçileri, ezilenleri, çeşitli kamplara bölmek suretiyle onları yedeğine alarak sermeyenin ihtiyaçlarına uygun bir ortamı yaratıyor. Bu kabulün kendisi sınıf savaşımına inananlar ve bunun için mücadele edenlerin hareket noktası olmak durumundadır. Bu düşüncenin mantıksal sonucu ise bölünmelerle atomize ve paralize olan ezilenleri, emekçileri, sınıfı en geniş biçimde birleştirecek ortak bir zeminde buluşturmak olacaktır. Daha özele inecek olursak sağlık ve sosyal hizmet işkolundaki emekçileri birleştirmek bir yana sendikamız bu bölünmüşlüğün bir aracı ve parçası olmuş durumdadır. Mevcut durumda bunu değiştirmek üzere sorgulamalara ihtiyacımız olduğu muhakkaktır. Bu bizi aynı sendika içinde farklı grup ve anlayışların ittifakı biçiminde tezahür eden ancak alanın ihtiyacına denk olmayan sendikal yapımızın kusurlu olduğu gerçeğine götürüyor. Çünkü sınıfın en geniş kesimini örgütlemek için ortak talepleri bilmek gerekir. Eğer politik bir sendikaysanız ve buna göre bir yapınız varsa sınıfın en geniş talepleri size göre sıradan ve öncelikli olmayabilir. Ancak tarihteki birçok deneyimin bize gösterdiği gibi en geniş kesimi bir araya getiren sloganlar, sanılanın aksine radikal sonuçlara neden olabilir. Örneğin bugün sağlıktaki şiddet meselesi sağlık alanındaki tüm emekçileri onları bölen sendikal yapıları aşarak birleştiren ve devlet denen organizasyonu sorgulama noktasına taşıyan bir işlev görebilir. Ancak bugün bunları tartışmanın çok uzağında görünüyoruz.
Yine bir başka itiraz da sendika içerisindeki grup veya anlayışların; “Biz de sizin söylediklerinizi söylüyoruz, ne gerek var yeni bir girişime, bize katılın…” biçimindeki yaklaşımlarıdır. Ancak kısmen değindiğimiz üzere bu gruplar -belki de- farkında olmadan sorunun bir parçası durumuna gelmiş bulunmaktadırlar. Sosyolojiden bildiğimiz dolu ev analojisini hatırlamakta fayda var. Ev yani mücadele hattındaki bir grup, dolu olduğu için kimse giremez veya girmek istemez. Gruplar ve anlayışların mevcut durumu maalesef böyledir. Sendikadaki alanlar başka siyaset biçim ve deneylerine kapalıdır, dolu olduğu için. Bu bir süre sonra en iyi söylemle herkesin kendi grup çıkarları için onayladıkları bir denge durumudur. Ancak bu denge durumu işçiler ve emekçilerin tarihsel çıkarları uğruna bozulmalıdır. Girişimimiz yeni bir siyasi anlayış ya da grup oluşturmak değil; grup ve anlayışlara rağmen hareket edebilmektir. Başka bir deyişle sendikanın yukardan aşağı örgütlenmiş beş gruptan oluştuğu düşünüldüğünde altıncı grup olmak yerine bu dikey grupları yatay kesen bir işlev görmek amacındayız. Bu aslında “Meksika açmazı” olarak bilinen denge durumunu bozarak yeni bir başlangıç durumunu varsaymaktadır.
Bunun sendikamızın ilk kurulduğu dönemdeki bir başlangıçtan daha ileri bir başlangıç olacağı muhakkaktır. Çünkü bu defa arkamızdaki geleneğin özgüveni ile başlamış olacağız.
Vardık, varız, var olacağız.
Yaşasın sınıf dayanışması, yaşasın sınıf mücadelesi!